6 Eylül 2011 Salı

sanki


sanki uzaklık ölçülebilir bir şeymiş. olacağına varmış da biz de peşisıra koşarken çatlatmışız ardamarını, yıkmışız sükut duvarını. atladığımız çitlerden sıyrık alıp, çaput bırakmışız şu dilek olsun der gibi.

yakamıza diktirdiğimiz iki el var. şurada dursun.

gözüm takılsa da şu çanağı devirsem kırmızı yayılır zemine. çok yükseğe çıksam sakarlığım tutuyor. ellerim titriyor, bilmiyorum neyin üzerine. ne konuşuyorduk, nerede kalmıştık, kim ağırlıyordu bizi, ne yaşayacaktık da çatkapı devrildi gök. ben bunun altında mutlaka bir şey ararım. zaman altından ne sular akıyor, şu paçalarımız bileklerimize değdi değeli. nasıl çalı, nasıl da buluyor tam da geçmek üzereyken şu yolu. onlar var. henüz ayırt edemedik bizden. ömrümün sebebi demişti arif, işte onlar her şeyin müsebbibi. bir şey yapıyorlar. çok şey yapmışlar. hani tam da ayrılacakken adam o kadından, kimseye söyleyemediği, belki bu yüzden en çok da kendini yiyip bitirdiği, ne için ayrıldığını da bilmediği, kollarını dirseklerine kadar sıvayıp kadın, diş geçirmişti adama, adamın teninin gürültüsü belki bütün geçmişini sağır etmişti. işte öyle derin, dolguya gelmez acıların sebebi olmuşlardı. orada olmasaydık biz, bilmeseydik o ete kopartılacakmış gibi geçirildiğini o dişlerin, nerede duysak tanırdık, izini sürebilirdik nereye gitsek, görse hangi çocuk ya da ihtiyar çıkarırdı bu pürüzün çelmesini. birileriydi onlar ve bunları neden yaptıklarını bilmiyorduk. bir zamandı hatırla; henüz, çaldığımızda bir kapıyı müsait misin diye sormuyorduk, gelebilir miyim demiyorduk, aç mısın diye kimse sormuyordu o zaman, mutlaka aç oluyorduk, konuşmamız gerekiyordu ve kimse meşgul çalmıyordu. aramızda kalacağına söz ver denmemişti hiç, çünkü ne birikse insan etrafına, yanında kim olsa, o araya kimseyi almıyorduk. elimizden bir şey gelmese de anlıyorduk. anlaşılıyordu elimizden bir şey gelmediğini. hani bir zaman bir yerde iki kardeş birbirinden habersiz her gece, birbirinin ambarına bir çuval buğday taşıyordu. sonra onlar. onlar bize ne zaman bu kadar düşman oldular bilmiyorum. biz iyiydik onlar değildi. biz başkasını da düşünürdük, en çok biz severdik, kıskanmaz sadece imrenirdik, onlar öyle değildi. gidişleri sebepsizdi, üzmeleri onlara zevk verirdi. alınlarını değmediğini düşündüğümüz şeylere değdirirlerdi. hiç anlamazlardı, asla hak vermezlerdi, kendilerini yerimize koymazlardı. onlar yalan söylerdi. aldatırlardı, hiç alttan almazlardı. hep söylenir hiç dinlemezlerdi. kıymet vermezlerdi. ama onlar kim bilemiyoruz. onlara da soramıyoruz. çünkü herkes bu tarafta. yandı düğüm, koptu bağ. 

bazen diyorum ki inkar bizi her şeyden kurtarabilir. bütün yükleri yüklenmekten kurtulabiliriz. hissettiğinin ağırlığından bile inkar ederek kurtulabilirsin. kurtulabilirdin, eğer ki başını yastığa koymak gibi bir şey olmasaydı hiç dünyada. eğer kendinle baş başa kalmak gibi bir fırsat bize verilmemiş olsa. her şeyi inkar edip kurtulabilirdin. yanık demedim de aklıma geldi. ben hiç yangın görmedim bir kutu kibrit bulduğum oldu ama. açıyorum gözümü bir kızıllık kaplıyor her yanı, kapatıyorum gözümü, ver elini roma. beklemek ama böyle uzak değil, yanıbaşında. beklemek sahiciliğini diş geçirererek deneyimlediğin bir gerçektir. beklemek birbirine eklediğin günlerin neye varacağını bilmemektir. beklemek, çok duvarsız bir örnektir. beklemek elden gelmeyeni, elinde olmayanla dengelemektir. beklemek karıştığın kalabalığın içinde kendi adını seslenmektir. beklemek duymadığın çıtırtıyla ürpermektir. beklemek eve girdiğinde kapıyı sürgülemektir. beklemek o kapının anahtarla açılmayacağını bilmektir. beklemek roma'da ister istemez titremektir.

kirpiklerim suda uyanıyorum. bir gölün benimle salındığı oluyor yatağımın üzerinde. tuzlu su balıkları, sarkıtılmış oltalar. 
yakamda iki el doğrularak.
beni not olarak cehennemin dibine düşür.
bulup çıkartsın biri ders olarak. 

1 yorum:

  1. Bu fazla güzel olmuş. İlla bir şey paylaşmak gerekiyorsa bu paylaşılsın.
    Eyvallah.

    YanıtlaSil