Bir şeyden bahsetmek gerektiğinde, nasıl olup da bir türlü sadede
gelemediğimi düşündüm. Kaç adet sadet böyle heba oldu, bunun kafiyesini
tutmaya parmak yetmez. Ama sanki bu sefer tam da parmak basılması
gerekilenin kaçacak bir yeri kalmamış, işte şimdi köşeye sıkışmış da
içgüdüsel bir tepkiyle olduğundan daha büyük görünmeye kalkışmış,
korkusundan cesaret zırhı bürünmüş yani ve cümlenin nasıl başladığı
akıllardan çıkmış bir halde, neyin nereye vardığının, varılacak hiçbir
şey kalmamışsa da, önemine binaen, belki bir şeytan bacağı şansa kurban
edilip erek nihayete erecek umuduyla, bir kez daha hayal kırıklığına
uğramayı göz önünde bulundurarak ama göz ardı etmeye de hazır, bazen
birden bire tertemiz bir başlangıç arzusu duyarak, mesela bütün
sıfırları atabilse insan hayatından ve aniden yükselse değeri,
halbuki alınıp verilecek hiçbir hesabın olmadığı bir gariplikte, ya
değindiğine değmezse diye düşünmeden, ama ömür böyle geçmez, çünkü
niyeyse hep bitmek bilmez uzatmalarını yaşıyormuşum gibi hayatımın
halbuki yenildiğim de belli, lakin uzanacak yer yoktu ben de ayakta kaldım,
gereksiz bu hengameyi, elimden tut diyecektim, söylemeye elim gitmedi.
İnsan olmanın kaçınılmaz sonuçları vardır. İnsan bu, birazcık rahata hemen tav olur ya da mesela ölüm tam da yanı başındadır ki karnı acıkır. İnsan olmak tam da böyle bir şeyken, insan insanlığından utanır.
Tarih, on apartmanı vardı diye kimseyi hatırlamayacak. Ya da şu takıların hesabı hiçbir kitapta geçmeyecek. Acıkınca ne yesem diye bütün derdin buymuş gibi düşündün, üstelik hem ne yediğini hem de bunu ne zaman düşündüğünü bile unuttun. Çok değil sana iki dün öncesinden bahsediyorum. Neler geçiyor, öksürüğün bile geçti. Demek ki diyorum bambaşka bir gerçek var. Değil mi ki tutup tekrar bağlamayacaklarını bilse, insan ne güzel gerçeklikten kopar. Bulunmuş ve yahut bulunmasına kesin gözüyle bakılan değil, aranılacak bir şey anıyorum. Daha büyük daha derin, tam da o esnada tuhaf bir hakikatle yer çekimi zonkluyor şakaklarında, peki nerede olabilir çorabımın teki? Zor mu ki şuraya cennetten bir köşe tasviri, ya da iplerine tertemiz çamaşırlar astığın bir bahçenin betimlemesi, insanın aklının odaları, kendi mevsimi. Hayır sonsuzluktan bahsetmiyorum. Sonu gelene kadar sürecek bir ebediyet, insanların sözlerinin arkasında durmadığı, arkasına saklandığı bir dünyadan öte ve uzak, ne tanrılık, ne tanrıcılık hevesi. Başımı omzuna koyduğumda bir an, belki hayatımda ilk defa dile getirebilecektim neredeyse ne demek istediğimi. Binlerce yılın bilediği bir keskinlikten sesleniyorum sana, bilesin, tarih de kalmayacak. Ben bu dünyadan çıkacağım, vaktin varsa benimle gelir misin diyecektim, söylemeye dizim tutmadı.
İnsan olmanın dayanılmaz acıları vardır. Sıksan, acı belki parmak uçlarından sağılır. Ama her nasılsa herkes dayanır, ya kendi acısına ya da acısına dayanacak öteki bir varlığa. İnsan tam da böyle, bir ağızdan nefes alır.
Gerçekten daha önemli bir şey yapacak mısın ya da başka bir meşgale bulsan daha değerli sayılacak mı hayatın, tamamını şu tablonun karşısında kıpırdamadan geçirmekten. Neler için heba etmedin, hayatını biraz da benim için heba etsen diyen bir canavar olabilse insan keşke. Başkalarının iki dudağının arasında olmak, kim aksini ileri sürebilir, daha kabul edilebilir bir şey olsun, kendi tablosunda insanın burnunun sürtülmesinden. Yasasız bir başıboşluk, apansız bir saçmalık, rüyalarına giren serabın kuma bulanması, bir suret bulması, tanımlanması, kavranması değil, iki insanın birbirinin karanlığını bir koz olarak kullanma gereği duymadan çırılçıplak kalması, bir titreyiş ve boyun eğiş ki onun yeryüzünü sarsması, eğer orada birbirine vefalı bir kayıtsızlık için gerekirse hiç dokunmadan, gözünü sakınmadan yokuşlardan yok oluşlardan, harap ediş ve bir kez dahi pişman olmayı aklının herhangi bir köşesinden geçirmeden, başlamalardan ve bitmelerden, bir ödev olarak değil, bilmen gerektiğinden değil de sadece bilmeye hakkın olduğundan, öfkesinin şiddetinden değil, dokunuşunun merhametinden, buna nasıl izin verdim diye düşünmeden, dünyaya doğru eğilmeden ama onu görmezden de gelmeden, aklı zorlayan bir şeyden, hiçbir şey bilmiyorum, hiç değilse avucumda tuttuklarım avuçlarında dursun diyecektim, söylemeye takatim yetmedi.
İnsan olmanın anlatılamayacak tarafları vardır. O yüzden bu bahse hiç girmiyorum. Ama bahse girerim ki mutlaka bir dil bulacaktım, en azından iki kişilik. Gel gör ki insan tam da böyle, insan olmasını aşacakken, yaptığı hesapla kalır.
İnsan olmanın kaçınılmaz sonuçları vardır. İnsan bu, birazcık rahata hemen tav olur ya da mesela ölüm tam da yanı başındadır ki karnı acıkır. İnsan olmak tam da böyle bir şeyken, insan insanlığından utanır.
Tarih, on apartmanı vardı diye kimseyi hatırlamayacak. Ya da şu takıların hesabı hiçbir kitapta geçmeyecek. Acıkınca ne yesem diye bütün derdin buymuş gibi düşündün, üstelik hem ne yediğini hem de bunu ne zaman düşündüğünü bile unuttun. Çok değil sana iki dün öncesinden bahsediyorum. Neler geçiyor, öksürüğün bile geçti. Demek ki diyorum bambaşka bir gerçek var. Değil mi ki tutup tekrar bağlamayacaklarını bilse, insan ne güzel gerçeklikten kopar. Bulunmuş ve yahut bulunmasına kesin gözüyle bakılan değil, aranılacak bir şey anıyorum. Daha büyük daha derin, tam da o esnada tuhaf bir hakikatle yer çekimi zonkluyor şakaklarında, peki nerede olabilir çorabımın teki? Zor mu ki şuraya cennetten bir köşe tasviri, ya da iplerine tertemiz çamaşırlar astığın bir bahçenin betimlemesi, insanın aklının odaları, kendi mevsimi. Hayır sonsuzluktan bahsetmiyorum. Sonu gelene kadar sürecek bir ebediyet, insanların sözlerinin arkasında durmadığı, arkasına saklandığı bir dünyadan öte ve uzak, ne tanrılık, ne tanrıcılık hevesi. Başımı omzuna koyduğumda bir an, belki hayatımda ilk defa dile getirebilecektim neredeyse ne demek istediğimi. Binlerce yılın bilediği bir keskinlikten sesleniyorum sana, bilesin, tarih de kalmayacak. Ben bu dünyadan çıkacağım, vaktin varsa benimle gelir misin diyecektim, söylemeye dizim tutmadı.
İnsan olmanın dayanılmaz acıları vardır. Sıksan, acı belki parmak uçlarından sağılır. Ama her nasılsa herkes dayanır, ya kendi acısına ya da acısına dayanacak öteki bir varlığa. İnsan tam da böyle, bir ağızdan nefes alır.
Gerçekten daha önemli bir şey yapacak mısın ya da başka bir meşgale bulsan daha değerli sayılacak mı hayatın, tamamını şu tablonun karşısında kıpırdamadan geçirmekten. Neler için heba etmedin, hayatını biraz da benim için heba etsen diyen bir canavar olabilse insan keşke. Başkalarının iki dudağının arasında olmak, kim aksini ileri sürebilir, daha kabul edilebilir bir şey olsun, kendi tablosunda insanın burnunun sürtülmesinden. Yasasız bir başıboşluk, apansız bir saçmalık, rüyalarına giren serabın kuma bulanması, bir suret bulması, tanımlanması, kavranması değil, iki insanın birbirinin karanlığını bir koz olarak kullanma gereği duymadan çırılçıplak kalması, bir titreyiş ve boyun eğiş ki onun yeryüzünü sarsması, eğer orada birbirine vefalı bir kayıtsızlık için gerekirse hiç dokunmadan, gözünü sakınmadan yokuşlardan yok oluşlardan, harap ediş ve bir kez dahi pişman olmayı aklının herhangi bir köşesinden geçirmeden, başlamalardan ve bitmelerden, bir ödev olarak değil, bilmen gerektiğinden değil de sadece bilmeye hakkın olduğundan, öfkesinin şiddetinden değil, dokunuşunun merhametinden, buna nasıl izin verdim diye düşünmeden, dünyaya doğru eğilmeden ama onu görmezden de gelmeden, aklı zorlayan bir şeyden, hiçbir şey bilmiyorum, hiç değilse avucumda tuttuklarım avuçlarında dursun diyecektim, söylemeye takatim yetmedi.
İnsan olmanın anlatılamayacak tarafları vardır. O yüzden bu bahse hiç girmiyorum. Ama bahse girerim ki mutlaka bir dil bulacaktım, en azından iki kişilik. Gel gör ki insan tam da böyle, insan olmasını aşacakken, yaptığı hesapla kalır.
Bir süredir beni bağlayan yorum yazmama yeminimi yıktı bu yazı. Ne garip, bir insanın acısından damıtarak yazdığı, okuyanı mutlu değil belki ama tatmin ediyor. Ne diyeyim, teşekkür ederim.
YanıtlaSilperfect.
YanıtlaSilbir yazıda nasıl cahil bırakıldığımın alfabesidir bu
YanıtlaSilNeredeyse 4 ay olmus yazmayali.. anlat yine bir seyler be gamyükü. Dunya yangınını anlat..
YanıtlaSilKeşke yeni yazı gelse de okusak.
YanıtlaSil